Farklı coğrafyalarda, birbirinden tamamen farklı kültürlerde büyüyen çocukların hikayelerini düşünün. Hepimizin ortak bir amacı var: Çocuklarımızın sağlıklı, dengeli ve başarılı bireyler olarak yetişmesini sağlamak. Ancak her şeyi kontrol edemiyoruz. Planlarımız ters gittiğinde ne yapıyoruz? Zorlu anlarda hangi yolları izliyoruz? Bu ay, Psikolog Özge Çivci ile travmalar üzerine derinlemesine bir sohbet gerçekleştirdik. Herkesin kendi deneyimleri ve endişeleriyle bağ kurabileceği, zengin ve anlamlı bir konuşma oldu.
Günümüzde ebeveynler, çocuklarının travma yaşamasından giderek daha fazla endişe duyuyor. Peki, her şey travmaya mı yol açar? Travmadan kaçış mümkün değil mi?
Çocuğun yaşadığı her üzüntü ya da hayal kırıklığı, travma yaşadığı anlamına gelmez. Travma, çocuğun sağlıklı gelişimini kesintiye uğratan veya engelleyen bir durumdur. Travma, oluştuğu döneme bağlı olarak bedeni etkileyen, sinir sistemine yerleşen ve gelişimi durduran bir etkiye sahiptir. Bu süreç, anne karnındaki zorluklarla başlayabilir; doğum sırasındaki komplikasyonlar, tıbbi müdahaleler, çocuğun ihmal edilmesi, istismara uğraması veya doğal afetler gibi sosyal olaylar buna dahildir. Çocuk, hangi dönemde travmaya maruz kalırsa, o döneme özgü bir tıkanıklık veya gelişimsel bir atlama yaşanabilir. Bu yüzden çocukluk travmalarını değerlendirirken, her zaman geriye, anne karnına kadar bakmalıyız. Çünkü mesele dönüp dolaşıp bağlanmaya gelir. Travma, anne ile bebek arasındaki bağlanma sürecini zedeler. Annenin bebekten ayrı kalması, kritik anlarda bebeğin anneyle temas kuramaması gibi durumlar buna örnektir. Doğum sırasında salgılanan hormonlar ve beyin kimyasalları bu süreçte önemli rol oynar. Bu kimyasalların eksikliği veya yoksunluğu travmaya yol açabilir. Travma, bedende yaşanır ve çocuğun beden hareketlerinde bu izleri görebiliriz. Hangi dönemde travma yaşandığını, çocuğun beden dilinden anlamak mümkündür. Bu nedenle terapi süreçlerinde bedenle çalışılır, beden hareketleri gözlemlenir. Travma terapisi, bedeni dikkate almadan yapılamaz.
Ebeveynlerin sıkça zorlandığı bir nokta var: Travma, çocuğun isteklerinin karşılanmaması değil, ihtiyaçlarının karşılanmamasıdır. Peki, ihtiyaç nedir? Temel bakım: Çocuğun karnının doyması, güvende hissetmesi, şefkat, sevgi ve ilgi görmesi. Çocuklar, isteklerinden değil, temel ihtiyaçlarının karşılanmamasından dolayı travmatize olur. İhmal, çocuğa değersiz olduğu ya da görülmediği mesajını verir.
Bir de kayıplar meselesi var.
Her kayıp, içinde bir yas sürecini barındırır. Ancak her kayıp travma değildir. Çocuklukta, temel bakım ve bağlanma figürünün kaybı, travmatik bir etki yaratabilir çünkü bu kayıp, çocuğun bakım sürecinde bir eksiklik veya bağlanma nesnesinden kopuşa neden olur. Travmayı oluşturan, bu yokluk hissidir. Eğer başka kişiler çocuğun ihtiyaçlarını sağlıklı bir şekilde karşılarsa, travmanın etkileri azalabilir. Yas süreci, şok, inkar, öfke, derin üzüntü ve kabullenme gibi evrelerden geçer. Bu evreler sağlıklı bir şekilde yaşanmazsa, patolojik yas tablosu ortaya çıkar ve bu, travmaya dönüşür. Çocuklukta kayıp, eğer temel ihtiyaçları karşılayan bir figürün kaybıysa, elbette travmatik olur. Ancak yerine geçen, çocuğun güvenliğini sağlayan ve ihtiyaçlarını karşılayan bir mekanizma varsa, yas süreci doğal yolunda ilerler.
Travma ağır bir konu, değil mi?
Evet, belki de en ağır konulardan biri.
Herkes travma yaşıyor mu? Travmasız kimse var mı?
Herkesin, büyüklü küçüklü travmaları vardır. Ancak her travma, ilk travmaya, yani “orijinal travmaya” bağlanır. Bazı durumlarda çocuğun yaşadığı travmalar, başka olayların ikincil sonuçlarıdır. Örneğin, ekran bağımlılığı. Bir çocuğun aşırı tablet veya bilgisayar oyunu kullanması, daha önce yaşadığı ihmalin ikincil bir travması olabilir. Asıl mesele tablet değil, çocuğun bağlanma figüründen alamadığı ilgi ve ihmalin etkisidir. Bu, çocuğun ekran bağımlılığı geliştirmesine yol açar. Bu bağımlılık, çocuğun nörokimyasal sistemini ve haz mekanizmasını bozar. Çocuk sadece ekrandan haz alır hale gelir. Ekran elinden alındığında haz düzeyi aniden düşer ve çocuk bağırıp çağırarak ilkel tepkiler gösterir.
Ekran bağımlılığı günümüzün önemli bir konusu. Ergenler için de aynı şey söylenebilir mi?
Ne yazık ki durum küçük yaşlara kadar iniyor. Ekran bağımlılığı, çocuğun ihmal edildiği bir alan yaratır. Çocuk, dış dünyayla bağını koparır; anne babası seslense duymaz, bir süre sonra ona ulaşamaz hale gelirler. Örneğin, okul öncesi çocuklar tabletle yemek yiyor. Bu, yemek masasında ebeveynle kuracağı ilişki fırsatını kaçırmasına neden olur ve travmatize edici bir etki yaratır. Çocuk, tek taraflı bir uyaran bombardımanına maruz kalır: görüntü, ses, ışık… Bunlar, özellikle küçük yaşlarda, çocuğun sistemi için fazla gelir. Ergenlikte ise haz arayışı devam eder, ancak sağlıklı bir şekilde ertelenemeyen haz, sisteme zarar verir. Çocuk, önce basit çizgi filmlerle başlar, sonra şiddet içerikli oyunlara, ardından belki maddelere veya sağlıksız ilişkilere bağımlı hale gelebilir. Bağımlılığın kökeninde, çözülmemiş travmalar yatar.
Bu durum derinlerde yatabileceği gibi, günlük alışkanlıklarda da kendini gösterebilir.
Burada ilişkiyi onarma fırsatı devreye giriyor. Çocuğun bağımlılığı veya travmatize hali, ilişki içinde iyileşebilir. Eğer anne, ekran yüzünden çocuğunun bağını kopardıysa, bunu yasaklarla veya cezalarla değil, ilişkiye girerek düzeltebilir. Örneğin, “Ne oynuyorsun?”, “Bu evin kaç odası var?” gibi sorgulamayan, eleştirmeyen bir yaklaşımla çocuğa dokunabilir. Bu diyalog, bağlantıyı yeniden kurar ve çocuğu oradan çekip çıkarabilir. Ergenlikte bu daha zor olsa da, küçük yaşlarda bağ kurmak daha kolaydır.
Ergenlik, mutlaka sorunlu bir dönem olmak zorunda mı?
Hayır, sağlıklı bir bebeklik ve çocukluk dönemi üzerine kurulu bir ergenlik, problemsiz geçebilir. Çatışmalar büyümenin parçasıdır, ancak “ergenlikte kopukluk normaldir” demek doğru değildir. Ebeveyn, çocuğun ihtiyaç duyduğu anlarda yeterince ilgi göstermediyse, bu kopukluğun nedenlerini araştırmalıdır.
Ebeveynler bunu her zaman fark eder mi?
Fark etmeyebilirler. Eğer ebeveynin kendi zorlukları varsa, çocuğun o anki ihtiyacını kaçırabilir. Ergenlikte çocuk, gerçeklik algısını kazanmaya başlar ve yetişkin gibi düşünür. Eğer ebeveyn ilk kez bu dönemde bağ kurmaya çalışırsa, bu çok zordur. İlişki, çocuklukta ne kadar beslendiysen, o kadar güçlü olur.
Bir yazıda, bizim neslimizin ebeveynlikte büyük sıçramalar yaptığı, ancak bu başarıyı karı-koca ilişkilerine yansıtamadığı söyleniyordu.
Evet, çocuğa aşırı yatırım meselesi… Fedakarlık ve özveri, sağlıklı bir ilişki kurmayı zorlaştırır. Ebeveynin kendini çocuğa tamamen adaması, çocuğa da iyi gelmez. Bu, sağlıklı ayrılabilme meselesine gelir. Helikopter ebeveynlik, ayrılmayı engeller. Ebeveynin sağlıklı bir şekilde ayrılabilmesi, çocuğun kendi ayakları üzerinde durmasını sağlar. Kardeşlerin birbirine iyi gelmesi de bundandır; anne, ilk çocuğa olan yoğun yatırımını biraz çeker, çocuk kendine gelir.
Travmaların tedavi süreci nasıl işliyor?
Profesyonel yardımda, travmayla çalışılır, ancak ebeveynin çocuğun ihtiyaçlarını anlaması, ona eşlik etmesini kolaylaştırır. Çocuğun davranışlarının veya ağlamalarının altında yatan sebepleri fark eden ebeveyn, daha etkili yardım edebilir.
En iyi ebeveynler mi görür bu ihtiyaçları?
Hem bilgiye hem de anlayışa ihtiyaç var. Çoğu ebeveyn, çocuğun belirli dönemlerdeki sinyallerini fark etmeyebilir. Örneğin, anne karnında beynin hayatta kalmadan sorumlu ilkel kısmı gelişir. Bebek, açlık gibi temel ihtiyaçlarını ağlayarak ifade eder. Ancak anne karnındaki veya doğumdaki stresin beyinde yarattığı etkileri bilmeyen ebeveyn, çocuğun ihtiyaçlarını anlamakta zorlanır. Doğum, hormonal bir olaydır ve bağlanmanın nörobiyolojik bir temeli vardır. Anne ve bebek, emzirme gibi karşılıklı ihtiyaçlarla bağlanır.
Doğumları planlandığı gibi gerçekleşmeyen anneler adına bir soru: İdeal doğum hikayeleri okurken üzülen, “Bebeğim küvözde kaldı ama sonra emzirdim” diyen anneler için bu süreç nasıl telafi edilir?
Telafi her zaman mümkün. Küvözde kalan veya erken doğan çocuklar, ten teması gibi ihtiyaçlarla bu eksikliği giderir. Annenin bebeğin acısını görmesi, kendi acısıyla yüzleşmesi iyileşmeyi sağlar. Sezaryen veya normal doğum fark etmez, doğum travmaları çeşitli nedenlerle (suni sancı, doğum kanalında sıkışma vb.) yaşanabilir. Önemli olan, annenin sonrasında çocuğun ihtiyaçlarını görüp karşılamasıdır. Ancak bu, sadece annenin sorumluluğu değildir. Annenin eş ve çevre desteğine ihtiyacı vardır. Yalnızlaşan çekirdek ailelerde, sürekli değişen bakıcılar çocuğun güvenini zedeler. Çocuk, tutarlı bir bakımverene bağlanmalıdır.
Çalışan annelerin çocukları bağlanamaz mı?
Bebek, babaya veya bakıcıya da sağlıklı bağlanabilir, yeter ki bakım tutarlı olsun. Çok fazla kişi değil, bir veya birkaç kişi yeterlidir.
Toplumsal travmalar (afetler, göç, savaş) nasıl etkiler?
Toplumsal travmalarda sosyal destek, başa çıkmayı kolaylaştırır. “Sana da oldu, bana da oldu” hissi güven verir. Ancak kişisel travmalar, bazen daha ağır olabilir çünkü sosyal destek eksik olabilir.
Bazen travma beklenmedik şekilde ortaya çıkar, örneğin istismar.
İstismar (fiziksel, cinsel, duygusal), çocuğun beden algısını bozar ve “Sen kötülüğü hak ediyorsun” mesajı verir. Özellikle tanıdık birinden geldiğinde, çocuğun güven algısı zedelenir. Ensest gibi durumlarda travma daha derindir. Çözülmemiş travmalar, kuşaklar boyu aktarılır ve hem kurban hem de fail yaratabilir. Terapistler, bir travmayı çözdüğünde bu döngüyü kırar. İyileşme, “Sana yapılanı başkasına yapman gerekmez” anlayışıyla başlar. Travmalarla çalışmak, herkes için bir iyileşme fırsatıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Lütfen beğendiğiniz konulara yorumlar yazarak, diğer kullanıcıların takip etmesinde yarar sağlayınız.
Bu sitede verilmeye calisilan genel bilgiler, size doktorunuza gitmeden once bilgi vermesi yonunde hazirlanmistir. Sizin klinik durumunuza gore en uygun ve detayli bilgiyi almak icin mutlaka doktorunuzla gorusunuz.