Eğer, gerçekten sağlıklı olmak ve sağlıklı kalmak istiyorsanız, bu yazıyı detaylı okumanızda büyük yarar var..!
İnsan vücudunun yaklaşık olarak dörtte üçü su, dörtte biri tuzdan ibarettir.
İnsan vücudunun yaklaşık olarak dörtte üçü su, dörtte biri tuzdan ibarettir.
Vücudumuzun su ve tuz dengesi, aynen doğadaki su ve tuz dengesi gibidir.
Yaşamımızın ve düşüncelerimizin kaynağı su ve tuzdur.
Yaklaşık olarak 40.000 farklı ''hastalık ''var. Bu ''hastalık''ların bastırılmasında 58.000 farklı ilaç kullanılıyor.
Bu 40.000 farklı ''hastalıkla'' uğraşan 1.200 farklı tıp alanı var. ''Hastalık'' kelimesi aslında ENERJİMİZDEKİ açıklık ve eksikliktir.
Eğer kendimizdeki enerji eksikliğinin sebeplerine inersek; semptomlar
(belirtiler -arazlar )kendiliğinden ortadan kalkacaktır.Semptomları alopatik ilaçlarla tedavi etmeye çalışırsak; ''hastalığı'' bastırmış ve bloke etmiş oluruz. (P.Ferreira/ Wasser and Salt )
Bunu şuna benzetebiliriz:
Arabanızla seyir halindeyken yağ lambasının kırmızı yandığını gördünüz.
Sakızınızla lambanın üzerini kapatıp yola devam ettiniz.
Bir süre sonra motor saracak ve bütün arabayı bozacaktır.
Artık arabayı yürütemezsiniz.
Bedenimizdeki ''hastalık''ları da bu şekilde görmeliyiz. Son yıllarda ''hastalıklar''
bedenlerimizi çok fazla oranda esir alarak erken ölümleri arttırmaya başladı.
Bunun iki temel nedeni var: ENDÜSTRİLEŞTİK-KİMYASALLAŞTIK.
Bizler kalite yerine sadece miktarla uğraşıyoruz. Bundan dolayı yaşamsal gıdalarımızdaki CANLILIĞA dikkat etmeyi unutuyoruz.
Örneğin;
Yeni bir yavru dünyaya getirmiş olan ineğin sütünü ele alalım. Bu sütü dayanıklı olsun diye pastörize edelim. Pastörize ettikten sonra biyokimyagerlere inceletelim. Pastörize işlemiyle hiçbir şey kaybetmediğimizi saptarız.
İçinde aynı miktarda calsiyum ve albümin olduğunu görürüz.
Pastörize işleminden iki saat sonra bunu yavruya içirelim.
Eğer yavru bu sütü içerse 21 gün içinde ölmüş olacaktır.
Peki bu nasıl olur?
Kimyasal- analitik olarak her şey içinde, hiçbir şey değişmedi.
Peki değişen ne?
Sütü pastörize ederek canlılığını aldık. Sütteki molekül yapısını bozduk, sütün geometrisini bozduk. Maddesel olarak baktığımızda sütte hiçbir şey eksik olmasaıda, bizim için ''YAŞAMSAL GIDA'' dediğimiz ayrıcı özellik eksiktir.
Artık ''o'' yaşamsal gıda değildir.
Demekıki; ne kadar yaşamsal gıda aldığımızı kendimize sormamız gerekir. Aldığımız miktara değil, kaliteye dikkat edersek, organizmanın ne kadar az gıdaya ihtiyacı olduğunu saptamış oluruz.
1970'li yılların sonlarında İNGİLTERE 'de mikrodalga ile ilgili olarak birtakım deney- testler yapılıyor.
Ev kedileriyle ilgili araştırma- deneylerle tanınmış Oxford 'da 8000 kedi kapalı, güneş görmeyen bir ortama alınıyor.
Her gün yedikleri katı yiyecekler ve içtikleri su mikrodalgadan geçirilerek kedilere veriliyor. 2-3 hafta sonra kedilerin doğallıklarını kaybettikleri saptanıyor. 4-5 hafta sonra 8000 kedinin 8000'i de ölüyor.
Her gün artan miktarda yiyecek almalarına rağmen hepsi açlıktan ölüyor.
Neden?
Nedeni çok basit: Mikrodalgadan geçirilen gıdaların içindeki mineral ve vitaminlerin geometrik yapısı bozuluyor, molekül yapısı bozuluyor. ''YAŞAMSAL GIDA' dediğimiz ''canlılık' ölüyor.
''YAŞAMSAL GIDA'' da ki enerji ölüyor.
Her gün daha fazla yemelerine rağmen açlıktan ölüyorlar.
Çünkü ; ENERJİ; bir taraftan enformasyon (bilgi), diğer taraftan canlılıktır.
Okul yıllarımızda kalbimizin en önemli organımız olduğunu öğrenmiştik.
7 gün 24 saat ve bir yaşam boyu aşağı yukarı hiç durmadan kan pompalar. Biz kalbimizin kendi motoruyla çalışan bir POMPA olduğunu biliyorduk.
Aslında kalbimiz bir pompa değildir.
Çünkü; kendi içinde; o pompayı çalıştıran bir motoru yok.
İyi gözlendiğinde kalbimizin bir pompa değil bir TRİBÜN olduğunu kolayca anlayabiliriz.
Bu tribün bedenimizdeki canlı bir güç tarafından çalıştırılır.
Bu canlı güç ise sadece sudur.
Her hücre suyunda kendi hareketi saklıdır.
Bu tribün bir ritm sağlar, kalp atışını sağlar.
Bu kalp atışları beyin akımımızın bağımlı olduğu elektriği üretir.
Su, canlıdır, bir kimliği vardır ve kim olduğunu hatırlar ve tanır. Bundan dolayı su bir bilgi taşıyıcısıdır. Bir su molekülünü alın, normal koşullarda dondurun ve tekrar eritin.
Kenarları ve kutuplarıyla tekrar eski aynı şeklini alır.
Kim olduğunu hatırlar ve eski haline döner
Japon bilim adamı Masaru Emoto: suyun yapısını kelimelerle değiştirebileceğimizi 10.000 tane deney yaparak ve fotoğraflayarak ispat etmiştir.
Burada kelimelerin gücünü düşünün. Her kelime önceden düşünülmüş.
İşte bu kelimeler elektriktir, dalga boylarıdır.
Kelimelerinizle herhangi birine aşırı derecede canlılıkta verebilirsiniz, uyuyamayacak kadar korkuda.
Masaru Emoto sıvı nötr suyu alıp kelimelerle yani bilgiyle yükleyerek
-4 derecede dondurmuş ve elektron mikroskobuyla fotoğraflarını çekmiştir.
Gıdalarımıza ne kadar dikkat edersek edelim. Çevremizdeki herhangi bir arkadaşımızın- tanıdığımızın bize yüklediği negatiflik, vücut kimyamızı bozar ve bizi hasta eder.
Hemen o negatif dalga boylarından uzaklaşmalıyız. Çünkü; vücudumuz kendini mükemmel bir şekilde yeniler.
Bedenimiz aynen bir araba aküsü gibidir, ancak şarj edilmelidir.
Dünyada hiçbir doktor, mevcut olan 58.000 ilaçla bizi tedavi edemez.
Bizi kim tedavi eder biliyor musunuz?
KENDİMİZ. Bundan dolayı 'bağışıklık sistemi' dediğimiz kelime yanlıştır.
Bizim bağışıklık
sistemimiz yoktur, ENTEGRASYON SİSTEMİMİZ vardır.
Gerekli enerjiye sahip olduğumuz sürece bedenimiz zararlı maddelerle gerektiği gibi başa çıkar.
Bedenimizin % 70 'i sudan oluşur, bu bizim için çok önemlidir.
Suyun kalitesine dikkat ettiğimiz gibi miktarına da dikkat etmeliyiz.
Çünkü çok az su içiyoruz.
Günde ortalama 2-2.5 litre su içmeliyiz.
Bir çok insan çay, kahve, limonata, kola gibi içecekleri tüketerek su ihtiyacını karşıladığını düşünüyor.
Bu kesinlikle yanlıştır.
Bu içecekler vücut suyunu çalıp vücuttan dışarı attıkları gibi ayrıca vücudu kandırıp susuzda bırakırlar.
Su en mükemmel çözeltidir.
Vücudunuzdaki bütün zararlı maddeleri çözer , kendine bağlar ve vücut dışına atılmalarını sağlar.
Eğer böyle olmasaydı çamaşırlarımızı çayla, kahveyle yıkardık.
Su vücudumuzda canlılık titreşimleri-rezonanslar oluşturarak birçok hastalıkları, Alzheimer rahatsızlığına kadar ve beynimizin kıvrımlarına yerleşmiş ola hafif ve ağır metal tortularını söker atar.
Su; bütün canlılar için yaşamsal bir öneme sahiptir.
Bir çiçeğe üç gün su vermeyince boynunu büker, beşinci gün solar, yedinci gün ölür.
Bitkiler suyu gökten bekler, hayvanlar suyun olduğu yere gider.
İnsanlar ise suyu bulundukları yere götürürler.
Götürüler ama içmek dışında suyla her şey yaparlar.
Gelişen bilimsel araştırmalar; insanın günlük 2-2,5 litre suya ihtiyacı olduğunu tespit etmiştir.
İnsanın, özellikle beynimizin ve sinir sistemimizin en temel enerji kaynağı sudur.
Suyun vücuttaki önemi sadece enerji üretimi değildir.
Hücrelerdeki madde değişimi sonucu ortaya çıkan toksinleri dışarı atarak vücudun asit ve baz dengesini dengede tutar.
İnsan vücudu yirmi yaşından itibaren sürekli su kaybeder. Bu duruma yaşlanma denilmektedir ve sebebi henüz bilinememektedir.
İnsan günlük tüketmesi gereken su miktarını içmediği zaman vücutta kuruma başlıyor ve yaşlanma hızlanıyor.
Hızlı yaşlanma ise; ölüme giden yolu kısaltmak demektir.
Vücutta uzun süreli su kıtlığı yaşandığı zaman yüksek tansiyondan kansere kadar bir yığın sağlık sorunu ortaya çıkıyor. Kaynagindan su tedarik etmek çok zor buyuk sehirlerde, en azindan dolum tarihi 10 gunu gecmemis su almaya calisin ve cam ve toprak malzemelere aktararak biraz toparlanmasini saglayabilirsiniz ve sule ile daha saglikli ve verimli hale getirebilirsiniz.
Alternatif tıp, şifalı bitkiler, Yoga, Meditasyon, Reiki, Feng Shui
Metafizik / Parapsikoloji Mistisizm, Spiritüalizm, Okultizm ...
Astroloji Burçlar,fallar,tarot,Rüya Analizi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Lütfen beğendiğiniz konulara yorumlar yazarak, diğer kullanıcıların takip etmesinde yarar sağlayınız.
Bu sitede verilmeye calisilan genel bilgiler, size doktorunuza gitmeden once bilgi vermesi yonunde hazirlanmistir. Sizin klinik durumunuza gore en uygun ve detayli bilgiyi almak icin mutlaka doktorunuzla gorusunuz.